Türkiye’nin Yaklaşan Göçmen Krizi:
Suriyeli Mülteciler ve Diğerleri
İnsan hareketliliği analizi ve tahmin edilmesi güç olgulardan birisi. Bunun temel nedeni sürecin karmaşıklığı, verilerin yetersizliği ve kuramsal çerçevenin henüz olgunlaşamamış olmasıdır. Uzun süredir çatışmalar üzerine kurulu bir kuramsal modeli savunuyorum. Bu modelde çatışma, bireyler arasında açığa çıkmamış gerilimlerden şiddetli çatışmalara kadar uzanan geniş bir yelpazede tanımlanmakta [i]. Dolayısıyla genel ortam ve gerçeklik bir ucunda işbirliği, diğer ucunda ise savaşlar olan bir sürem (continuum) üzerinde tarif edilir. Bu, bireylerin ve grupların yine benzer şekilde, güvende olmaktan güvensiz duruma giden sürem üzerinde gösterilen gerçeklik algısında yansımasını bulur. İnsanlar, insani güvensizlik durumunu dayanılmaz bulduklarında göç etme eğilimindedirler. Çatışma ile baş edebileceklerini düşündüklerinde veya göç etme kabiliyetleri düşükse oldukları yerde kalma eğilimindedirler. Belirgin bir göç kültürünün varlığı hareketliliği kolaylaştırır ve genel çevrede değişiklikler olsa bile bazı bölgeler ve ülkelerden göç devamlılık gösterir [ii]. Türkiye hem içeride hem komşu ülkelerdeki çatışmaların bol olduğu bir coğrafya. Dolayısıyla Türkiye’nin komşularından böyle bir çatışma-göç modeline bol miktarda örnek bulmamız mümkün. Ancak göç ve sığınma istatistiklerindeki [iii] sorunlar ve olgunun doğasından kaynaklı sorunlar, Türkiye’ye, Türkiye’den ve Türkiye içindeki nüfus hareketlerinin daha kesin analizine olanak tanımıyor. Dolayısıyla bu kısa analizde, dolaylı ve dışsal bir takım göstergelere ve hesaplamalara bakarak Türkiye’deki göçün gerçek büyüklüğüne dair bir değerlendirme amaçladım.