Türkiye’deki kalitesiz yapı sorunu artık herkesin bildiği bir gerçek, ama 1999 depreminin ağır yıkıcılığıyla karşılaşmadan önce pek ciddiye alınmıyordu. Resmi rakamlara göre on sekiz bin kişinin ölümü, binlerce yapının yıkılmasıyla sonuçlanan[1] Körfez depreminin ardından yaraları hızlıca sarmak ve yıkılanları yeniden yapmak konusunda belli bir başarıya ulaştık gerçi, ama “henüz yıkılmamış” milyonlarca derme çatma yapının yarattığı tehdidi usulünce yok etme konusunda aynı şey söylenemez. On yıldan daha uzun zaman sonra deprem şeytanıyla Van’da yeniden yüz yüze gelmek, sorunu yeniden hatırlattı. Bu yüzden, TBMM’de geçtiğimiz günlerde kabul edilen 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”un[2] gerekliliği tartışılamaz. Fakat bu gereklilik, objektif eleştirilerin önünde engel de olmamalı. Sağlıklı bir çevrede ve sağlıklı konutta yaşamak, vatandaşlarımızın Anayasa ile korunan temel insan haklarındandır, fakat öte yandan mülkiyet hakkı da öyledir. Kanun koyucunun, bu iki temel hakkı iyi biçimde bağdaştırıp bağdaştırmadığını aşağıda irdelemeye çalıştık.
devamı için tıklayınız...